top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıNurettin Demiral

Yeni normal ve paradigma değişimi ile pandemi döneminde gürültü kavramı

Yeni dönem alışkanlıklarımızı hiçe sayan bir tavrı var ve bu tavır, sosyal bir varlık olan insanı belki de en çok iletişim yönünden zedeledi

Pandeminin ortaya çıkışıyla birlikte hayatımıza “yeni normal” adı verilen bir kavram dahil oldu. Alışık olmadığımız bu yeni dönemin alışkanlıklarımızı hiçe sayan bir tavrı var ve bu tavır, sosyal bir varlık olan insanı belki de en çok iletişim yönünden zedeledi.


Pandemiden önce “internet kuşağı” olarak bilinen jenerasyon dijitalleşmeden ötürü eleştirilirken birden toplumun tamamı dijitalliğin esiri oldu. Günden güne doğadan, birbirinden ve dolayısıyla hayattan kopan insanlık dijital dönüşüm adı verilen süreci hızlandırarak kendini hem insan ilişkilerinde hem de mesleki ilişkilerde farklı bir noktada konumlandırdı. Bu durumun tabii ki olumlu etkileri olduğu gibi olumsuz etkileri de oldu.


Örneğin bir sempozyuma katılmak istediğimizde bilgi kaynaklarının aktardığı iletişim ögelerini eski normalde daha berrak bir biçimde algılayabiliyorduk. Oysa pandemi döneminde katılımcıların ya da bilgi aktarıcılarının zaman zaman sistemsel problemler yüzünden bilgi aktarım sürecinde problemler yaşadığını gözlemliyoruz. Bu durum iletişimin fiziksel ve anlamsal safhalarında olumsuz şekilde yer bulurken olayın psikolojik bir boyuta sahip olduğunu da gözden kaçıramayız.


Sistemsel problemlerin ötesinde, ilgi odağının zaman zaman başka yerlere kayabildiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Zira üniversite sınavına hazırlanan gençlere pandemi döneminden önce en çok tavsiye edilen noktalardan birisi ders çalışırken telefon, bilgisayar gibi dijital cihazlardan olabildiğince uzak durmaktı.


Dijital cihazlar çok fazla dikkat dağıtıcı özelliğe sahip olduğu için bilgi aktarım sürecinde telefona gelen bir bildirim ya da bilgisayarda dikkat çeken başka bir konu, iletişimin gerçekleştirilmesi açısından psikolojik boyutta bir gürültüyü temsil ediyor ve iletişim sürecini engelleyen problemler fiziksel ve anlamsal süreçlerin yanında psikolojik olarak da karşımıza çıkıyor.


Pandemi döneminde yaşadığımız bazı gelişmelerin yaklaşık kırk yıl önce felsefi bir kavram olarak da literatürde yer bulduğunu söyleyebiliriz. Thomas Kuhn’un “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı eserinde bahsettiği “paradigma değişimi” teknolojinin toplumsal krizlere karşı duruşunu ele alıyor. Paradigma değişiminin yaşandığı her dönem aslında “yeni normaller” olarak adlandırılabilir. Bu yüzden, bence pandemi döneminde iletişim bilimindeki gürültü kavramı, paradigma değişiminden olumsuz etkilenen firmalarla paralel şekilde incelenebilir.


Örneğin Swiss isimli saat firması, bir zamanlar saat pazarının en büyük firmalarından biri iken akrep ve yelkovanın hareketlerinden doğan tıklama seslerini bertaraf eden dijital saatlere karşı geleneksel saat üretmeye devam ederek satış payını büyük oranda kaybetmiştir. İletişimdeki gürültü kavramının incelediği bazı problemler pandemi döneminde insanlara paradigma değişimine benzer bir durum yaratmış oldu. Yeni normale yeterince ayak uyduramayan insanlar iletişim biliminin incelediği gürültü kavramından zarar görüyorlar.


Gürültü kavramının yarattığı problemler beş farklı başlıkta inceleniyor. Bu başlıklardan fiziksel gürültüyü pandemi dönemi özelinde inceleyecek olursak gözlük kullananların özellikle havaların soğumasıyla birlikte maske yüzünden buhar problemi yaşıyor oluşunu ele alabiliriz. Göz teması, jest ve mimik hareketlerinin çok büyük önem arz ettiği iletişimde buharlanan gözlüğün göz teması kurmakta bir engel teşkil ediyor oluşu ya da maskeler yüzünden güldüğümüzün veya somurttuğumuzun anlaşılmıyor oluşu iletişim sürecinde yarattığı problemler yüzünden iletişimde gürültünün fiziksel açıdan bir örneği olabilir. Ayrıca maskenin yarattığı ve özellikle yaz aylarında yaşadığımız başka bir problem daha konuşulabilir.


Maske yüzünden nefes almakta zorlandığımız bu süreç, yüz yüze olduğumuz nefes problemi yüzünden bize ileti gönderen vericilere yeteri kadar dikkat kesilmemizi engelleyerek fizyo-nörolojik bir gürültü örneği teşkil etmektedir. Psikolojik safhadaki gürültü etkenlerine bir başka örnek verecek olursak kişisel iletişimi desteklemek adına büyük bir koz olan fiziksel temastan kaçınıyor oluşumuz göz önüne alınabilir.


Artık kulaktan kulağa fısıldamak için yaklaşan birinden bile kuşku duyarak uzaklaşıyoruz. Burada aklımızda canlanan psikolojik yaklaşım, iletişimde gürültünün hem psikoloji hem de önyargı türleri altında incelenebilir. Ayrıca İtalya gibi hayatını dinle senkron şekilde yaşayan toplumlar virüsle ilgili iletişimlerinde batıl inançlarını hat safhada tutarak bilimsel önerileri göz ardı ettiler. Virüsten kurtulmak için dini ayinler düzenleyenler bilim adamlarının yorumlarına ön yargı ile yaklaştılar. Bu durumun da iletişimde gürültünün toplumsal-kültürel başlığı altında incelenebileceğini söyleyebiliriz.


Bütün insanlığı etkileyen Koronavirüs, yüzleştiğimiz sonuçlarıyla büyük iletişim problemlerine yol açan bir konumda. Ancak paradigma değişimi kavramı üzerinden konu incelendiğinde, iletişim sürecinde yaşadığımız gürültü örneklerine karşı çözüm üretmek zorunda olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyoruz.


Pandemi sürecinin ne kadar süreceği bilinmiyor, bu yüzden iletişimde gürültü problemleri yaşayan insanlar, bu problemlere çözüm üretmedikleri surette Swiss firması örneğinde olduğu gibi yaşadıkları zorluklarla baş etmekte zorlanabilirler. İletişimdeki gürültü problemlerinin varlığı kavramsal açıdan incelendiğinde herkesin payına belli başlı sıkıntılar düşüyor.


Pandemi sürecinin kısa bir dönemde bitmeyeceğini söyleyen bilim insanları dikkate alındığında yaşadığımız gürültü problemlerini gidermek paradigma değişimine karşı güçlü kalabilmek ve bu süreci bertaraf ederek olumlu bir biçimde geçirmek için çaba sarf etmemiz gerekiyor.

0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page