top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıUtku Haser

Markalar konuşur mu?Bir anlatıcının yolculuğu

Markalar konuşur mu? sorusunu bir pazarlama ve marka profesyoneline sorduğunuzda ‘’Kesinlikle evet’’ yanıtını alırsınız...

Bunu bir pazarlama ve marka profesyoneline sorduğunuzda ‘’Kesinlikle evet’’ yanıtını alırsınız. Size yaptıkları dijital reklam çalışmalarından, sosyal medya tasarımlarından, basılı reklam projelerinden markanın görünür olduğu her yerden örnekler vereceklerdir. Hepsi doğru…


Peki, bunu bir eğitim ve gelişim profesyoneline sorduğunuzda?


Gelin size bir şey anlatayım.


Öğrencilik zamanlarımda nerede bir üniversite kariyer zirvesi olsa giderdim. Hatta o kadar çok giderdim ki artık üniversiteler katılımcı olarak beni çağırmaya başlamışlardı. Kariyer zirveleri konusunda oldukça tecrübeli sayılırım; o katılımcı kartlarını boynuma taktığımdaki mutluluğu size anlatamam. Bir gün büyüdüğümde de o zirvelerde konuşmacı olmayı hayal ederdim. Öyle de oldu, o yaka kartını boynuma taktığımda hala aynı duyguları yaşıyorum.


İzmir’den her yıl Eskişehir’de düzenlenen Sıfırın Altında Marketing zirvesine giderdim. O yıl da öyle olmuştu, konuşmacı listesini görür görmez heyecanlandım. Yıllardır yakından takip ettiğim, hayranı olduğum bir araba markasının yöneticisi geliyordu. O markayı temsil eden biriyle fotoğraf çekilmek benim için oldukça önemliydi. Hatta belki bana bir şey hediye ederdi. O markanın sembolünün olduğu bir şapka harika olurdu doğrusu. Anahtarlığa da tamamdım açıkçası. 😊


Saatler hızlıca geçti ve birbirinden harika konuşmaları geride bıraktıktan sonra sıra hayranı olduğum markaya geldi. O kocaman markanın yöneticisi sahneye çıktı. İşte tam o sırada kulaklarımla bir şarkı yankılandı.


‘’Bir anda bütün dünyam karardı, bu sesle sokaklar yankılandı.’’


Barış Manço ile aynı şeyi yaşıyordum sanki. Sahnedeki yöneticisi konuşması sırasında o kadar çok hata yapıyordu ki, dakikalar geçmesine rağmen sunumunu dahi açamamıştı. Üstelik kariyer yolculuğunu anlatmak için sunuma da ihtiyacı yoktu. O gün o yönetici sunumunu açamadı, kelime hataları yaptı, o kadar uzun konuştu ki salonun verdiği sıcaklık ile herkes sanki bir ninni dinliyordu. Hiç hazırlık yapılmamış bir konuşmaydı bu, çok belliydi.


Sonra ne mi oldu? Şapkayı da anahtarlığı da alamadım. Almak için yöneticinin yanına gidemedim, daha doğrusu. O an için bir şeylerin eksildiğini fark ettim.


Bir marka ismiyle üniversite sahnelerine çıkan kişilerin, etkinliklere katılan kişilerin, fuarlarda boy gösteren kişilerin aslında hepsinin o markanın bir dili olduğunu düşündüm. O kişilerin hepsi markanın birer pazarlama unsuruydu aslında. O kişiler temsiliyeti iyi yapamazlarsa kötü prodüksiyonlu TV reklamlarından farkları yoktu.


Aynı gün bir başka oturumda ismini hiç duymadığım yeni bir firma ile tanıştım. Yeni kurulmuş küçük bir teknoloji şirketi sahneye çıktı. Konuşan kişi şirketin kurucusuymuş, bunu sonradan öğrendim. Sahneye çıkar çıkmaz bize bakıp gülümsedi. Hikayesini anlatmaya başladı. Sahnede bir masal anlatıcısı vardı sanki, konuşmacının her cümlesinde bir hayranlık doğdu o salondan. Sahneden iner inmez yanına gidip tanıştım. Bana şapka vermedi tabii ama daha iyisi oldu. Kısa zamanlı bir burs imkânı almıştım. Burstan dolayı değil anlattıklarından dolayı firmalarına bir hayranlığım doğdu. Sadece benim değil, salondaki herkes de aynı şeyi düşünüyordu. İnsanlar staj görüşmesi yapmak için sıraya girmeye başlamıştı.


Şimdi size bir soru: Hangi firma daha büyük? Hangi firma markasını daha iyi pazarladı?


İşte ‘’Markalar Konuşur Mu?’’ sorusunun cevabı bir eğitim ve gelişim profesyoneli için böyle olurdu.

Sonra anlatıcılık kültürünün ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Uzun zamandır da iş hayatında anlatıcılık alanına derinleşmeye başladım. Sizler için bir yazı dizisi hazırlıyorum. Yakında görüşmek üzere…

0 yorum

Commentaires


bottom of page