top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıNurettin Demiral

İnsan kaynakları yönetiminin etkili sürdürülebilirlik açısından önemi

“Bir araya gelmek, bir başlangıçtır. Bir arada bulunmak bir gelişmedir. Beraber çalışabilmek ise başarıdır”

Dünyanın en büyük teknoloji devlerinden Microsoft, 2013 yılında gelişen akıllı telefon teknolojisine duyarsız kalmamak adına Nokia’yı 7,2 milyar dolara satın almıştı. Bu satın alma anlaşmasında Microsoft seçici davranmayarak Nokia’da çalışan 32 bin kişiyi de kendi bünyesinde görevlendirdi. Nokia mobil telefon üretiminde 90’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başlangıcını kapsayan dönemde önemli işler yapmış olsa da gerek altyapı gerek işgücü açısından akıllı telefon pazarına girmek konusunda başarısız olmuştu. Sonuç olarak Microsoft’un renklerine bağladığı 32 bin kişi, aynı anlayışın süregelmesi neticesiyle akıllı telefon endüstrisinde Microsoft’a başarı getirmedi ve Temmuz 2014’te 18 bin çalışan Microsoft tarafından işten çıkarıldı. Süreç bu olayla kapanmazken 2015’in Temmuz ayında 7 bin 800 kişi daha işten çıkarıldı.


Microsoft, en büyük rakibi Apple’ın yarattığı teknolojilere karşı çok başarılı hamleler yapamıyor olsa da işletim sistemi Windows, bilgisayarlarda dünyanın en çok tercih edilen markası. Tercih edilme sebeplerinden birisi ise son kullanıcının ihtiyaçları bakımından kullanışlı, bünyesinde kullanıcıya sunulan çok fazla yazılımsal aksiyon bulunmasa da karmaşık bir sisteme hazır olmayanlar için uygun ve inovatif hizmet sunuyor olması. Bilgisayarların tarihsel sürecinde çok önemli bir yere sahip olan Microsoft, akıllı telefonlar pazarında da yakalamak istediği başarıyı bir insan kaynakları yönetimi hatası yüzünden yakalayamamıştı. 2016 yılında bin 850 çalışanıyla daha yollarını ayıran Microsoft, bu işten çıkarmaları yine Finlandiya’daki Microsoft Mobil ofisinden yaptı. Sadece 2016 yılında yapılan işten çıkarma aksiyonları Microsoft’a 950 milyon dolara mâl oldu. Akıllı telefon teknolojisi açısından istediğini alamayan Microsoft, bu dönemin ardından bulut (cloud) teknolojisine yönelme kararı aldığını açıkladı. Microsoft’un telefon girişimi milyarlarca dolara mâl oldu ve bu zararın en önemli boyutu, 2013 yılında satın aldıkları Nokia’nın çalışanlarını bilinçsiz bir şekilde istihdam etmeleriydi. Nokia pazardaki başarısını tuşlu telefonlarla sınırlı kılmıştı fakat bu başarısızlık, yalnızca Nokia’nın başarısızlığı olarak kalmayıp Microsoft’un da büyük bir zararla karşı karşıya kalmasını sağladı. Microsoft Nokia’nın yalnızca Marka yüzünü kullanıp yeni reformlar yapmak yerine çalışanları da transfer ederek aynı anlayışı sürdürdü ve sonuçları şirket adına son derece acı oldu.


Microsoft’un en büyük rakiplerinden Apple da geçtiğimiz yıl buna Microsoft’un yaptığına benzer bir insan kaynakları yönetimi hatası ile gündeme geldi. Apple, 2014 yılında Tesla’nın sürücüsüz araç teknolojisi alanında yükselişine kayıtsız kalmayarak Tesla’dan Doug Field isimli bir çalışanı transfer edip iCar projesinin başına geçirdi. Bu proje, Project Titan olarak da adlandırılırken tıpkı Tesla’nın yaptığı şekilde sürücüsüz araç geliştirme hedefi güdüyordu. Ancak 2019 yılında iPhone satışlarının düşmesi sonucu Kaliforniya İstihdam Geliştirme Dairesi çalışanlarından büyük bir bölümünü (190 kişi) işten çıkardı ve iPhone SE modelini yeniden raflara dizme kararı aldı. Microsoft ve Apple gibi dev firmalar bu iki örnekte yaptıkları hatalarla elbette ki tarihe gömülmediler. Ancak bu edilen zararın büyük olduğu ve projelerin büyük oranda başarısızlıkla sonuçlandığı gerçeğini değiştirmiyor.


Örnekteki iki firmanın da bütün amacı daha ileri bir teknoloji üretip bunun pazarlamasını başarılı bir biçimde gerçekleştirmek. Ancak iki firma da bu doğrultuda almak istedikleri aksiyon adımlarını başarısız bir şekilde sonuçlandırarak hem marka kimliklerine zarar verdiler hem de var olma sebepleri olarak görebileceğimiz finansal gelişimde negatif sonuçlarla yüzleşmek zorunda kaldılar. Bir başka örnekte ise McDonalds’ın Türkiye’de karşılaştığı sorunları ele alabiliriz. McDonalds’ın Türkiye’deki patronları, istihdam artışına gidilmesi adına devletten çeşitli teşvik primleri alıyordu. İnsan kaynakları kriterleri göz ardı edilerek yönetilen bu süreç, McDonalds’ın daha ucuz işçilerle çalışmak adına işten çıkarma hamleleri yapmasına sebep oldu. McDonalds’ın bu doğrultuda aldığı aksiyon adımları birçok sendika tarafından tepki alırken markanın Türkiye’deki marka kimliğine de zarar verdi.


İnsan kaynaklarının yanlış yönetilmesi çoğaltılabilecek birçok örnekte de görülebileceği üzere telafi edilmesi çok zor olan problemlere yol açmaktadır. Apple ve Microsoft şirketlerinin AR-GE ve HRM (İnsan Kaynakları Yönetimi) departmanlarının senkronize bir biçimde çalışmamaları ve McDonalds’ın Türkiye kanadında iş gücüne saygı göstermeyen politikası gerek finansal açıdan gerek marka kimliği açısından önemli zararların meydana gelmesine sebep oldu. Japon kalite gurusu Kauru Isikawa, “bir iş yeri sahip olduğu elemanlardan ne daha iyi, ne de daha kötüdür” diyor. Sonu gelmeyecek olan yanlış HRM politikaları tazminat açısından bütün şirketleri, medyatik açıdan ise özellikle büyük ölçekli şirketleri önemli bir biçimde olumsuz etkiliyor.


Son yirmi yılda insan kaynakları yönetimine daha fazla önem verilmeye başlansa da bu tavrın yeterli olmadığı ortada. Önümüzdeki süreçte yenilikçi ve modern anlamda ilerleme kaydetmek isteyen fimaların insan kaynakları yönetimine daha fazla önem vermesi gerekiyor. İşgücü her firmanın ilerleme ve gerileme süreçlerinde önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden işgücünün doğru yönetimi, girişimin ve işletme tarafından üretilen projelerin geleceği adına en önemli rehberlerden birisi olarak görülmelidir.


Henry Ford’un söylediği gibi, “Bir araya gelmek, bir başlangıçtır. Bir arada bulunmak bir gelişmedir. Beraber çalışabilmek ise başarıdır.” İşte bu yüzden, bu sürecin doğru yönetilmesi adına işletmelerdeki başarının en önemli anahtarı insan kaynakları yönetimidir.

0 yorum

Comments


bottom of page